22 Eylül 2013 Pazar

Kadını örtülerle sarıp sarmalayıp dört duvarın içine hapsetmek midir insanlık.İçindeki sapkınca duygularla baş edemiyorsan ne engeller seni ? Bir kumaş parçası mı ya da bir kapı mı? Erkek mi dir sadece bu dünyadaki yaşama hakkına sahip cinsiyet? Bu dünya kadın için de vardır ve keyif alınacak ne varsa kadın içinde vardır.Bunu artık herkes kabul etsin.
Şimdi son günlerde din alet edilerek kadın üzerine oynanan oyunlara gelelim.Din emretti deyince düşünme yetisini kaybedenlerin içindeki insanlığı nasıl da yok edebileceğini düşünelim..

12 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenebilecek zihniyetteki insanlar mı cennete gidecekler? Ya da cihat yapıyoruz diye övünürken saatlik nikah kıyarak kadınlara tecavüz edenler mi cennetliktir? Fuhuşa,muta nikahı adını koyup Allahı kandırdığını sanacak kadar delilik midir namuslu olmak.Bize bu beyinler mi anlatacak namusu ,iyiliği ve dini.Öncelikle şunu bir anlayalım ;Kadın, erkeklerin keyfi için yaratılmadı beyler bir kendinize gelin. Kadın ve erkek var ki bu dünyada insanlığın soyu devam etmekte. Biri olmazsa diğeri de olamaz.Kadının zayıf ve korunmaya muhtaç olduğu fikri nereden geliyor. Kadından güçlü olduğun kas gücüyle mi ölçülür.Aynı beyin, erkek ve kadının kafatasında varken nasıl kendini kadından zeki görebilirsin.Erkek kadından nasıl üstün olabilir? Ancak eğitimini elinden alırsan, dört duvarın içinde yaşatırsan kadının elinden gücünü alırsın ki zaten bunun içindir tüm bu baskılar.O zaman bir kadın olarak ben de derim ki; kadını görünce tahrik olanlar için hadımhaneler kurulsun.Gidip kendini hadım ettirsin. Böylece kendi içindeki sapkınlıkları kadının üzerinde tatmin etmesi engellenmiş olur. Yani, madem amaç kadını korumak, böylece hem kadını korumuş oluruz hem kendisini günaha girmekten korumuş oluruz. Bu da kadını korumak için seferber olmuş hükümete bir öneridir. Bana, erkekleri tahrik ediyorsun kapanıp sokağa çıkmaman lazım diyen birine ,12 yaşıdan evlendirilip daha çocukluğunu bile yaşayamadan hayvanca içini yırtmak mıdır kadını korumak diye sorarım. Geçen gün bir müslüman ülkede müslüman bir babanın 8 yaşındaki kızını yine müslüman 40 yaşlarındaki bir adamla evlendirilmesi sonucu 8 yaşındaki kızın iç organlarının parçalanıp ,kan kaybından öldüğünü okuyunca kanım dondu. Ve müsmanlığıyla övünen tüm o insanların nasıl insan olduklarını düşündüm. Ne kadar cahil olursan ol ,okuma yazma bile bilme ama içindeki ruh ,kafatasındaki beyin sana diyebilmeli ; ”o daha 8 yaşında bir çocuk !! nasıl sapık bir herifin altına atılır. ”Bana tüm bunların allahın emrettiğini söyleyemezsiniz. ve inandırmazsınız. Çok uzağa gitmeyelim kendi ülkemize gelelim; 10-15 yaşlarındaki kızların tecavüze uğradığı ve tecavüze uğradığı için suçlu sayıldığı bir adaletin hakim olduğu bir ülkede nasıl güvende hissedebilirsin kendini? Eve kapanarak mı güvende kalacağız yani. Hükümet bunu mu söylüyor bize. Son günlerde kadınla erkeğin ayrı yerlerde olmasıyla ilgili haberler görüyorum. Kız çocuklarını korumak için; etek giymesin pantalon giysin,merdivenden çıkmasın mümkünse nefes de almasın ki erkekler kızlara tecevüz etmek zorunda kalmasın.Tecavüzün herhangi bir hafifletici nedeni olamaz.İçindeki iyiye dair herşeyi yok etmen gerekir birine tecavüz etmek için ve zaten o kadar yoldan çıktıysan kadın ,erkek ,hayvan hatta damacana bile seni tahrik edebilir. İşte ülkenin geldiği durum bu.Gerçekten çok üzlüyorum . Bir kadın olarak değil bir insan olarak üzülüyorum.
Ve aklıma bir soru geliyor ; Kadından neden korkuyorsun bu kadar? Erkekle kadını yaşam alanlarında ayırırsan ve birbirine tamamen yabancı olarak büyürse o insanlar birbirini asla anlayamazlar böylece birbirinden korkan iki ayrı cins ortaya çıkar ve işte o zaman o insanlar birbirinden korkmaya başlar..Bir uzaylı görmüş gibi ,tanımalanamayan bir cisimle karşılaşmış gibi korkar.Kadınla erkeğin dost olamadığı veya aşkı hiç yaşayamayacak bir ortamda büyüyen bu nesiller hep nefretle dolu olur. Ve sadece öldürmekle yok edeceğini düşünür karşısındaki tehditi. Ve bir erkek için o tehdit, ”kadın ” olarak kazınırsa beynine eline geçen ilk fırsatta vahşice öldürmeye başlar.”Sağına soluna mı baktın sen, aşk mı yaşadın sen ,karşı mı geldin sen bana ” gibi türü bahanelerle katlederken kadınları ,kanlı ellerini allaha açıp cennete gideceğine inanacak kadar zavallı biri haline gelir erkek. Va kadın da elbette böyle bir cins karşısında korkar .Artık birbirinden korkan yaratıklar haline gelen bir insan türü olursun.Kadın ve erkek birbirini sevmeyi unutursa dünyaya kötülük hakim olur unutmasın bunu kimse..

Tüm ayrımların başı kadını ve erkeği birbirinden ayırmakla başlar ve bir bütünü ikiye ayırırsan oluşacak boşluğun içine neler konulabileceği tahmin bile edilemez.Ve boşluklar karanlıktır.Karanlığa mahkum bir ırk yetiştirmek istersen önce kadını cahil bırakmakla başlayabilirsin kadın korktukça doğurduğu ve yetiştirdiği erkek çocuk ;sevgi yoksunu olur .Kız çocuğu ise silik ve korkak .Böyle mi olmalı bir ülkede insanlığın sonu?

15 Eylül 2013 Pazar

Bir şehre sırtını dönüp gitmek
Yaşadığını unutmak bir zamanlar geçtiği sokaklarından
İçinde boğulmakta olan anılarından kurtulmak
Her zaman kolay olmuyor vazgeçmek

Tüm iç organlar aynı oysa  ama ruhlar farklı
Kanın rengi kırmızıyken,rakının rengi beyaz
Karababasanlar siyaha boyarken tüm renklerimi
Uyuyorum ölümüne unutmak için

Uyanırsam bir gün düşlerimdeki dünyaya
Açlığın bittiği bir afrika gibi olsun
Çocuklar masumken hala ve rakı beyazken
Her zaman kolay olmuyor vazgeçmek


fırat kayımtu


12 Eylül 2013 Perşembe

İki ucu boklu değnek gibiydin sevgili,
Koşup gelsem bin parçaya bölüyordun , dönüp gitsem hasretinle kavruluyordum.
Ne senle ne sensiz diyordum rakı bardaklarının kırılganlığını avuçlarken
Tek ayak üstünde cezaya kalmış çocuğun utanmazlığıyla seviyordum seni duvar köşelerinde
En güçlü aşklar hep kavuşamayanlarındı  ölümle biten
Mutlu sonlu masallar  ise  tam kavuşunca biterdi sonrası koca bir bilinmezlikti
O yüzden hiç bilemedik belki bu aşkla ne yapacağımızı.

 yazan:fırat kayımtu




8 Eylül 2013 Pazar

Onu düşündüğüm her an pişmanlıklarım tüm şehri yerle bir ediyor,dünya yanıp kavruluyor ,yüreğimde kıyametler kopuyordu. Tuhaf bir duygudur bu pişmanlık. Hep geriye dönüp başladığın noktaya gitmek ve  tekrar tekrar yaşamak istersin. Zihninde canlandırdığın her hikaye yine seni aynı sonuca taşırken şaşkınlığın öfkeye dönüşür.

Ölmek istediğim onca anlardan sonra artık öyle yorgundum ki hep aynı sonları yaşamaktan .Sonra anladım ki olmadı mı olmuyordu işte. Hayat böyle bir şeydi açıklanamaz şeylerle doluydu. Neden her sabah aynı şeyleri yaptığın  ya da neden onca insan içinden gidip onu sevdiğin gibi..

Bazı kadınlara veya erkeklere baktığımda nasıl oluyor da böylesi sevdirebiliyorlardı kendilerini acaba diye düşünmeden edemiyordum. Ben işin sevme kısmını yapabiliyordum ama sevdirme kısmı tam bir fiyaskoydu. Belki de sevmeyi de beceremiyordum. Hayatın tam ortasında beceriksizce dikilip durmaktan başka hiçbir şey yapamayan bir ben vardı elimde ve bu' benle ' ne yapacağımı bilemiyordum.

Her sabah uyandığımda hayatımdaki tek eksik olduğunu düşündüğüm aşkla, bir yerlerde karşılaşmayı umuyordum.Filmlerdeki gibi köşeyi dönerken çarpışabilirdim ya da bir davette üstüme bir şeyler dökebilirdi aşkım ya da yolda yürürken çatıdan tam kafamın üstüne düşebilir tüm beynim kaldırıma saçılmışken o hiçbir şey olmamış gibi kalkıp uzaklaşabilirdi de..

Aslında bir başka problemim de ; bu dünyayı çok ciddiye alamıyor olmamdı.Ama yaşamak ciddi bir işti elbette.Şairin de  dediği gibi, ''Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın'' Ölmek istiyor ama ölemiyordum demek ki ciddiydim yaşamak konusunda.

Durmadan düşünüyordum hiç durmadan hem de.. Düşünme yeter artık diyordum ama yapamıyordum.Beynime hakim olamıyordum,kalbime hiç söz geçiremiyordum kısacası iç organlarıyla başı dertte olan biriydim. Tüm bu becerisizlikle elbette sevmeyi de elime yüzüme bulaştırıyor üzerine bir de tüy dikiyordum. Hiç bir erkeğin unutamadığı aşkı değildim.Bayramları bahane edip mesaj atılası o eski sevgililerden hiç olamadım anlayacağınız. Nedeni konusunda çok düşündüm.Kötü biri olmadığımı biliyordum ama nedense aşk konusunda sürekli sınıfta kalıyordum. Derslerine hiç çalışmayan tembel bir öğrenci gibi omuzlarımı silkip;'çalışmadığım yerden çıktı sorular'' diye bahanelerle geçiştiriyordum tembelliğimi.Çok zordu aşk ,keşke kolay olsaydı.O zaman herkes anlayabilir ve mutlu olabilirdi.O zaman belki ben de mutlu olabilirdim.

Aslında çevremde herkes bir şekilde mutlu. Ya parayla,ya aşkla , ya işle ya da hala nefes aldığı için falan.O da mutlu şu an eminim. Benden esirgediği kalbi kimbilir kime verdi.Umarım verdiği kişi de o kalbi  bıçakla paramparça ederken  hunharca güler karşısında.


Aklımı kaçırmak üzereydim aslında itiraf ediyorum aklımı kaçıralı çok oldu benim.Zaten herkes biraz kaçıktı bence.Ne zaman Dünyayı yüksek bir binanın çatısından izlesem bu fikre kapılırdım.Her gün aynı  azimle aynı şeyleri yaşayıp farklı şeyler umut edebilmek çok aklı başında bir iş gibi gelmiyordu bana. Onlardan farkım ise; her gün yaşadığımız  bu hayatı ben çok saçma buluyordum onlar ise görevlerinin bilincinde ciddi insanlar olarak yaşıyorlardı.

İçimdeki nefret biraz yatışmaya başlayınca ;''Belki de ben sevdirmek istemiyordum kendimi olamaz mıydı pekala olabilir.''dedim kendi kendime. Bu kadar üstüme gelmemeliyim.Yani düşününce hiç bir insan evladı aşk konusunda bu kadar başarısız olamaz.Demek ki bilerek yapıyordum kendimden gizlediğim sebeplerim vardı belki de.

Zaten herkes buna benzer şeyler hissediyordur her aşkın sonunda.Hiç sevilmedim hep sevdim deyip isyan ediyordur hayatına .Her neyse ben ise ; Her aşkın bitişinde biraz daha dünyadan uzaklaşıyordum ,sanki başka bir gezegendenmişim gibi özlüyordum ait olduğum o yeri...

FIRAT KAYIMTU

15 Ağustos 2013 Perşembe

Terkedilmiş sokaklarda gece sarkıyor damlardan içim titriyor bak yine
Elleri ceplerinde ayrılık geliyor sözlerden
Düşler yok olmaz sen yoksun..
Şehir susuyor.
...Duvarlar ördükçe sen yollarıma
Aşk tutuyor ellerimden
Direnemiyorum yıldızlar düşüyor tek tek
Şehir susuyor..
yazan : fırat kayımtu
benim yazdığım bu sözleri korhan çağla isimli kişi şarkı yapmış ki ona daha önceden de benim sözlerimi kullanmamasını söylememe rağmen ama arkadaşı kesmemiş olacak ki bir de video yapıp youtube koymuş.Ve söz müzik kısmına kendi adını yazmış. Hem benim sözlerimi benim isteğim dışında kullanıyor hem de terbiyesizlikte sınır tanımayanlarda en üst sıraya oturmak için sözleri de kendi yazmış gibi davranıyor. Kendisine mesaj attım youtube dan videoyu kaldırmasını istedim. Benim sözlerimi kullanmamasını istedim. İsmimi yazması gibi bir derdim yok asla da istemiyorum zaten.Çünkü onun karakterindeki bir insanla ortak bir işim olmasını istemiyorum.
Uzun lafın kısası bunu buraya yazıyorum ki korhan o videoyu kaldırmadığı sürece bu yazıda internette durmaya devam edecek. Ve kendisinin nasıl bir yalancı olduğunu herkes görmüş olacak. ve bilecek ki, korhan asla yazmadığı sözleri sahiplenip ben yazdım diyebilecek karakterde bir insandır.
Allah insanı karakterinden, ruhundan uzaklaştırmasın.Dinimiz amin..


söz konusu videoyu aşağıda görebilirsiniz

10 Ağustos 2013 Cumartesi

İçimde sıkışıkıp kalmış tüm kelimeler
Bir tanesi sadece bir tanesi düşse kağıda belki çözülecek yılların suskunluğu
Tüm bu iç sıkıntısı ağzımdan nefes olup çıkacak ,şehrin havasına karışacak
Şehir sarılacak alacak beni de koynuna
Işıl ışıl bir kalabalıkta yitip gidecek tüm yalnızlıklar

Ucu kırılmış cümleler delik deşik ediyor geceyi
Bir yaz gecesinde asılı kalmış  anılar
Düşünmüyorum artık eskisi gibi
Öfke girdaplarında yaralamıyorum kendimi

Şimdi dönsen ...
Bulamazsın
Eskisi gibi değil buralar
Güneş batıdan doğar oldu
Gök,kan kırmızı

Kıyamet gibi bir şey koptu gidişinin ardından
Sonrası hiçlik..

Fırat Kayımtu










16 Haziran 2013 Pazar

Her şeyin gezi parkındaki ağaçlar yüzünden başladığı tabiki doğrudur. Oradaki insanlar ağaçlar kesilmesin oraya hantal bir avm binası yapılmasın diye , belki birileri sesimizi duyar insaf eder diye pasif ,barışçıl bir eylem yaptılar.Oraya gidenler bilir. Taksim meydanı yazın sıcaktan yanarken orası serindir her zaman. O parkta bir banka oturup gözlerini kapasan ağaçların sesleri sana hayatındaki her şeyin çok güzel olacağını fısıldar. Huzurla dolarsın. Doğa böyledir insan için vardır. Eğer doğayı yok edersen yok olursun. Sonra sabahın 5.00' inde polisler gelir ve oradaki doğa sever insanların üstüne saldırır. İşte o zaman başlar bu olaylar. Neden mi?

Çünkü; yıllardır dozajını arttırarak insanların üzerine baskılar kuran hükümete ''yeter artık ' der bu millet. Artık hükümet insanların yatak odasına kadar girmiştir çünkü..İnsanların ne yiyeceğine,ne içeceğine  kaç çocuk yapması gerektiğine ve hatta kadınların çocuk doğurma kararırına kadar karışırken , tecavüz çocuklarını bile doğrurun devlet bakacak der bu hükümet.Hem de hiç düşünmeden.... Şimdi sorarım bu hükümeti oluşturan insanlara; sizler bir tecavüz çocuğu olsaydınız neler hissederdiniz? Babanızın annenize hunharca tecevüz ettiğini bilerek  anasız babasız bir devlet yurdunun soğuk duvarları arasında yaşamak ister miydiniz? Ya da hiç size bu olayın aktarılmadığını ,bilmediğinizi düşünün peki siz bu sefer de ' annenizin babanızın sizi neden terkettiğini o küçücük ellerinizi başınızın arasına alarak uykusuz geçirmez miydiniz gecelerinizi? Peki o çocuğu doğuran kadın? Canından can çıkaran o kadının ruh halini bile anlamınız mümkün olmayacaktır.Bu duyguyu sadece kadınlar anlar. Hiç bir erkek bu duyguyu anlayamaz. Hangi partiye oy verdiğiniz veya savunduğunuz önemli değil. Tüm kadınların sadece düşünmesini istiyorum bir hükümetin buna hakkı var mıydı?Nedense bu yazıya başlarken aklıma ilk bu geldi.Bir kadın olarak bu hükümetin ne kadar daha ileri gidebileceğini ilk kez bu kadar iliklerime kadar hissetmiştim çünkü.

Din elden falan gitmiyor çoğunluğu müslüman olan bir ülkede din nasıl elden gitsin,Terör bitmedi sadece bu hükümet teröristlerle masaya oturdu tavizler verildi. Hapisteki o katilin hapishaneden çıkarılabilme ihtimallerinden bile  söz edildi .Billbordlarda, başbakana IMF ye borcu bitirdiği için teşekkür eden o afişe baktığımda bu ülkenin 100 Milyar dolardan fazla dış borcu varken nasıl bir ilandır bu diye bir  tek benim düşünmediğimi anladım bu ''diren diyen insanlardan''Sadece yalanlara ,göz boyamalarına karşı direniyoruz, bu ülkede yaşıyoruz ve geçim derdin varken herşey zamlanırken ''zam değil bunlar güncelleme '' diyerek halka aptal muamelesi yapılmasına karşı direniyoruz.

T.C kaldırılırken,Türk bayrağı açmak suç sayılırken,Atatürk unutturulmaya çalışılırken ve üstelik ayyaştan sayılırken ,resmi bayramlarımız yok edilirken ,askerler ve diğer tüm meslek grupları itilip kakılırken ,alt kimlik üst kimlik ,ardı arkası kesilmeyen yasaklar,müslüman ülkelere yapılan müdahalelere göz yumarken üstüne bir de yapanların yanında durup alkışlayanlara karşı direniyoruz.

Hükümetler  insanlara hizmet etmek için vardır. Eğer bir ülkede hükümetin başındaki kişi  her istediğimi yaparım bana kimse karışamaz, kimseye hesap vermem benim gibi düşünüyorsan benim halkımsın ama düşünmüyorsan düşmansın diyemez.Halkı konuşmalarıyla birbirine düşman edemez.İçindeki kinle nefretle halkı zehirleyemez. Ama direnen bu insanlar bunların hiç birini yapmadı.Kitaplarla ,müziklerle sevgiyle aşkla direndiler. Bu direniş çok  provake edilmeye çalışıldı.İnanın başka bir ülkede olsaydı çoktan iç savaş çıkmıştı. İşte bu millet öyle özel bir millet ki her zaman ayaklarının üstünde güçlü bir şekilde durabilmeyi başardı..Çünkü bu ülkede yaşayan insanlar birbirine düşman olamaz .Damarlarındaki kutsal kanda mevcut bu vatan aşkı.

Eğer ülkenin başbakanı Gezi parkında olanlara teröristlere bile reva görülmeyen davranış ve hakaretleri etmeseydi ,deseydi ki; ''evet haklısınız doğayı koruduğunuz ve beni uyardığınız için teşekkürler ve  gezi parkı ağaçlarıyla güzel ''o zaman bunca şey yaşanır mıydı. Büyümez miydi o başbakan tüm halkının gözünde.


Biz bu hükümet yokken taşları birbirine vurup ateş yakmaya çalışmıyorduk,veya putlara tapıp ayinler yapmıyorduk o yüzden onu ben yaptım bunu ben yaptım  ben olmasam yalaktan su içiyordunuz gibi anlamlar çıkarılacak söylemlerde bulunulmasını da çok tuhaf buluyorum.Türkiye Cumhuriyeti bu hükümetten önce de vardı ve sonrasında da var olmaya devam edecektir.Bu ülkeyi atalarımız canla başla savaşarak kurdular .Ve bu halk her zaman birlik ve beraberlik içinde ülkesini sevmeye devam edecektir. Bu ülkeyi parçalara ayırıp yok etmeyi kımse başaramaz.

Gezi parkında başlayan ve tüm ülkeye yayılan ,her akşam saat 21,00 de tencere  tavasıyla sesini duyurmaya çalışan bu halkın sadece özgür bir Türkiye Cumhuriyetinde yaşadıklarını hissetmek istediğini anlamaya çalışalım.
 Bu ülke kimsenin özel mülkü değildir ve olmayacaktır diye düşündüm  tüm bunlar yaşatılırken güzel ülkemde .. Lütfen bu ülkede tek yürek olarak kalmaya devam edelim...



11 Şubat 2013 Pazartesi

Gün batıyor, gün doğuyor hızla akıp gidiyor yüzler
Yüzler sessiz, yüzler kırılgan
Yağmur yıkıyor hüznü
Sırtı kambur kalbi kırık gölgeler  süzülüyor duvarlarda


Kalabalıklar içinde yok oluyoruz her geçen gün yavaş yavaş
Aynalar cevap vermiyor ; ''kimiz biz?''
Her sabah doğup  her gece ölüyoruz
Akreple yelkovan arasında hiç bilemeden ilerliyor zaman


İçinde tüneller  kazıyor ruhun, terketmek için etten makineyi
Geceleri duyuyorsun belki çığlıkları belki de artık umuramaz oluyorsun zamanla
Düşler kurdukça  zemberiği kırılıyor avuçlarında
Usulca siliniyorsun  yeryüzünden
Hiç var olmamış sanki aynadaki yüzün ..


yazan : fırat kayımtu