26 Ekim 2014 Pazar

Yaşadığımız hayatlar, önyargılar, iyinin kötüyle savaşı hep kötülüğün kazanması iyiliğin o acınası ''bir gün mutlaka''  umutları ... Tüm bunlar yormuyor mu seni? Ben çok yorgunum tüm yarım kalanlardan, yaşanıp bitenlerden o aptalca gülümseyen kadınlardan o kadınları becermeye çalışan erkeklerden.

Sabahın köründe uyanıp akşam vakti eve dönmemiz ve bir gün ölmemiz üzerine kurulu bu hayattan ve hiçbir şey yapamamaktan sıkılmadın mı?
Sıkıldım... Sıradanlığımla öldürüyorum aslında kendimi yavaş yavaş zehirliyorum .Hızlı bir ölüm olsun istemiyorum tadına vara vara ölmek istiyorum ondan. Çünkü hayattan zevk alamıyorum bari ölümümden keyif alayım.

Her sabah uyandığımda aynı yüzler aynı şeyler beni bekliyordu uyanmayıp ölsem belki daha mutlu olurdum. Ama yaşamak için programlanmış bir bedenle ölmek çok zordu. İntihar edenlere şaşırıyordum bu hayatta kalmaya programlanmış makineyi nasıl da alt edip kendini ölümün kollarına bırakabiliyorlardı.


Aslında ölümden sonraki derin sessizlik o bilinmezlik korkutucu geliyor çoğu zaman da.Öyle zamanlarda sanki yaşamak güzel geliyordu en azından ertesi gün neler olacağını tahmin edebiliyordun. Nefes alıyordun ve toprağın altında gözünden solucanlar çıkmıyordu .

Böyle zamanlarda en sevdiğim şarkıyı son ses açar gözlerimi kapatıp evrenin notalardan meydana geldiğini düşünürdüm.Koskoca evrende  Dünyanın nasıl  sesler çıkardığını merak ederdim..



Yeterince uzun zaman harcadıysanız yeryüzünde insanlar korkutucu gelir  hatta içinde tuttuğun ruh bile.''İnsanlar ve ölüm ' 'işte bunlar hakkında asla yeterince bilgi sahibi olamazsın. İnsanlar beni artık yanıltamıyordu çünkü gözlerine dikkatle bakarsanız; gözbebeklerindeki o karanlığın içinde hapsedilmiş ruhu görebiliyordunuz.Bütün insanlar kötüdür demiyorum ama hepsinin simsiyah gözbebekleri vardır.


Bir de otomatikleşmiş hayatları..

 Örneğin;Yaptıkları işleri ,arabalarını,kıyafetlerini,evlerini öyle çok önemsiyorlardı ki yaşamak meselesi umurlarında değildi sanki.Aldıkları her nefeste hep daha iyi bir ev ,bir üst model araba,son model cep telefonu falan almak için nasıl da durmadan dinlenmeden çevrelerine bakmadan neden diye sormadan durmadan çalışıyorladı.Sırtımızda görünmez bir kırbaç sürekli şaklıyordu;  hep  daha iyisi en iyisi diyordu bir ses .Sonra bir gün bacakların artık eskisi gibi hızlı koşmamaya ,nefesin o kadar kuvvetli gelmemeye başlıyordu o zaman bir yatağa uzanıp bekliyordun  sadece bekliyordun.

Bir de kadınlar ve erkekler diye  ikiye ayrılıyordun ki .İşte eğlence o zaman başlıyordu. İkisi de birbirlerini asla anlamadıklarını idda ediyorlardı ama hep birlikte yaşamaya mahkumdular. Birleşip insanoğlunu  yeryüzünde tutmaya mahkumdular.İkisini de suçlayamam çünkü gerçekten anlayamıyorlardı birbirlerini . Ama bunun sebebi farklı cinsiyetten olmaları değildi. İnsanın kendi özüydü. Ne istediklerini bilmiyorlardı,kendilerine öğretilmiş tüm kuralları ezberlemeye çalışırken birbirlerini ezip geçiyorlardı sadece.Bozuk para gibi harcıyorlardı birbirlerini tıpkı hayatlarını harcadıkları gibi.

Aşk var mıydı gerçekten ve aşk adına çekilen acılar gerçek miydi? Hani aldığın her nefesin iç organlarını kavurduğunu hissettiğin o anlarda gerçekten hissediyor muydun bu acıyı yoksa bu da mı öğretilmişti sana. Yaşamak da aşk da öğretiliyordu işte ..Bir kadına bir erkeği nasıl peşinde koşturacağı ve bir erkeğin bir kadının peşinde nasıl koşacağı ve bunlar için gerekli tüm kurallar...Tüm bunlar bir tek bana mı saçma geliyordu bir tek ben mi anlayamıyordum? Kalın kafalı biri olmalıydım..Hiçbir kurala uymuyordum zaten çoğunu da anlayamıyordum. Kurallara uyanlar kazanıyordu o gülümsemeyi bilen kur yapan kadınlar ve o kadınları beceren erkekler hepsi kazanıyordu işte bir şekilde ..Ve aşkı böyle yaşıyorlardı kazanıyorlardı işte kendilerince ..
Çok çalışıp hiç düşünmeden yaşayanlar da kazanıyordu. Kurallar önemliydi bu oyunda ..O yüzden öğrenmen gerekiyor ..
Doğduğun andan itibaren sana öğretilenlerle yaşıyorsun ve aşık oluyorsun ya da olmuyorsun ama muhakkak ölüyorsun... Ve bu sürede nasıl yaşadığın;  kuralları ne kadar doğru uygulandığınla ilgili..
İşte bütün mesele bu...


Fırat KAYIMTU


7 Ekim 2014 Salı

Ölümsüz değiliz ama ölümü görmezden geliyoruz. Ölüm çevremizde dolanırken biz umursamadan yaşıyoruz. Çevremizdeki insanlar teker teker ölüme yenilirken biz unutuyoruz sadece unutuyoruz. Yokluğuna dayanamayacağını zannettiğin insan bile gittiğinde onun bıraktığı yokluğu da unutuyoruz. Zaman bizi öğütüyor ,yok ediyor ve biz de gün geliyor unutulup gidiyoruz.
Doğan her şey ölür ve unutulur doğanın kanunu bu.
Arjantinli yazar Julio Cortazar 'ın da dediği gibi; Unutmak, belki de insanın akıl sağlığı için bir gereksinmedir ama aynı zamanda gerçeğin alçakça çarpıtılmasıdır.
Peki gerçekler nedir?
Yaşadığımız dünya ,evren hangi gerçekliği çarpıtıyor ?
Hiç düşünmeden yaşamak ,aşık olmak,nefret etmek,savaşmak,sevişmek,iyi insanlar,kötü insanlar,kadınlar ,erkekler,ihanetler,sevmeler,sevilmeler  tüm bunlara hayat diyoruz.Yaşarken her geçen gün ölüyoruz.Sokaklar,duvarlar,yüzler eskiyor.İçimizde bitmek bilmeyen bir ateşle etlerimizi dağlıyoruz.Kazananlar kaybedenler oluyor.
Kırmızı dudaklı orospular ,içindeki orospuyla yaşayan erkekler işte en çok onlar kazanıyor.Orospular dostum onlar düşünmeden unutuyorlar.Sadece gülüyorlar .Duvarlarda gölgeleri kırılıyor umusamıyorlar. Akıllarını hiç kaybetmiyorlar.Sadece konuşuyorlar.Yalanlar söyleniyor.Kelimeleri hor kullanıyorlar ama mutlular.Bir tek onlar gülüyor.Çünkü kırmızıyı seviyorlar,beyazın masumiyetini kırmızıya boyuyorlar.

Evren genişliyor yavaş yavaş gezegenler birbirlerinden uzaklaşıyor zaman gittikçe hızlanıyor.Tüm bu pisliği öğütmek ve sonra hepimizi karanlığa tükürmek için .Ama orospular dostum onlar aynada çürümüş dudaklarını kırmızıya boyarken hiç umursamıyorlar ,unutuyorlar sadece kazanıyorlar ve gülümsüyorlar..


Yazan:fırat kayımtu

3 Ekim 2014 Cuma

Tanrı ,'ışık olsun ' dedi ve evreni yarattı.Evren içinde yaşamı var etmek için öyle ince matematikle  yaratılmıştı ki biz insanların var olmasının ciddi bir sebebi olmalı diyorsun. Bizim buradaki rolümüz nedir? Bizlerden ne yapmamız bekleniyor?
Yıllardır kafamı kurcalayan bir soru bu.Hatta çocukken bile yere yatıp gökyüzünü seyrederken neden bu dünyada olduğumu düşünürdüm.Bu dünya neden vardı? Benden ne yapmam bekleniyordu?
Üzerinden yıllar geçti cevabı hala bulabilmiş değilim. Büyürken çevremdeki insanların hep aynı şeyleri yaptığını görüyordum.Okullara ya da işlere gidiyorlar,evleniyorlar ,çocukları,evleri arabaları,ayakkabıları bir yığın ıvır zıvırları oluyor,tüm bunlar için deli gibi çalışıyor  emekli falan oluyorlar sonra da ölüp gidiyorlar.
Yani tüm bu büyük patlama hayatın var olması için yaratılan güneş sistemi,yıldızlar falan biz hep aynı şeyleri yapıp sonra da geberip gitmemiz için yaratılmıştı öyle mi?

öyle mi lan gerçekten